Düğün fotoğrafçılığını, püf noktalarını, çiftlerin ne zaman neler yapması gerektiğini 'en özel gününüzün' hikayesini fotoğraflarla yazan Ayşe Kaya'ya sorduk...
Neden hikâye fotoğrafçılığı? Mutlaka hikaye fotoğrafçılığında sizi çeken bir şey vardır diye düşünüyorum.
Şöyle başladı aslında... New York’ta eğitim alırken ‘picturing stories’ diye bir dersimiz vardı ve ilk defa orada hikâye fotoğrafçılığıyla tanıştım. O dersi çok sevdim. Bu ders için bir proje bulmamız gerekiyordu ve ben ‘Neyin hikâyesinin fotoğrafını çekmek istiyorum?’ diye düşündüğümde aşk hikâyeleri ve ilişkiler’ in fotoğraflarını çekmeyi istediğimi farkettim, onları çekmeye başladım.
Hiç tanımadığım çiftlerle tanışıp fotoğraflarını çekiyordum, evlerine, yatak odalarına giriyordum. İstanbul’a döndüğümde de bu işi yapabileceğim bir alan gerekiyordu bana. Çünkü Türkiye’de insanların evlerine, özeline girmek biraz daha zor. Tabi bir yandan da para kazanmam gerekiyordu. İkisini birden yapabileceğim şey düğün fotoğrafçılığı diye düşündüm ve bu alanda çalışmalarıma başladım. Bunları da hikâye şeklinde çekiyorum.
Hikâye fotoğrafçılığı Türkiye’de yaygın bir dal değil insanlar çok da bilmiyor.
Evet, değil. 2003 yılında New York’dan döndüm ve yaptığım işe bir isim bulmam gerekiyordu. Bu yüzden de “Picturing Stories”i Türkçeye nasıl çevirebilirim diye düşündüğümde hikâye fotoğrafçılığı dedim. Böylece ilk olarak bu adı ben kullandım. Sonradan bu isim terminolojide yer etti. Şimdi ise fotoğrafçılığın “hikâye” diye bir dalı var. Bence olabilecek kadar hızlı gelişme gösterdi. Altı senede hikâye fotoğrafçılığı terimi insanların bildiği ve kullandığı bir terim oldu. Bu beni çok mutlu ediyor. Daha da gelişeceğini düşünüyorum. Önceden bu işi yapan insanlar vardı ama bir ad koymamışlardı. Adını ben koymuş oldum.
Neden hikâye fotoğrafçılığı dediğiniz soruya da, insanların arasındaki aşk ilişkisi hem sosyolojik hem duygusal olarak beni çok etkiliyor. Aşkı tek bir kareyle de gösterebilirsiniz, bir sürü kareyle de. O günlerin hikâyesini, aşkın, duyguların hikâyesini fotoğraflamak istediğinizde işte bu hikâye fotoğrafçılığıdır.
Aslında düşünülürse okumuş olduğunuz bölümler de sanki hikâye fotoğrafçılığının birleşmesi gibi. İnsanları görebilmek, tanıyabilmek, sadece bakmak değil anı yakalayabilmek…
Bir de şöyle bir şey var; Geriye dönüp baktığımda aslında geçmişte yaptığım her şeyin beni o noktaya hazırladığını gördüm. O nokta dediğim zaman ise, Aşk Tanıklık İster adındaki ilk sergimi açtığım zamandı. İlk önce psikoloji okudum sonra sosyoloji. Sosyolojiye geçiş sebebim ise aldığım family sosyoloji dersidir. Bu dersin içeriği tarihten günümüze kadar olan aile çeşitleri ve evliliklerin ne üzerine yapıldığı idi. Daha sonra görsel antropoloji dersinde sosyolojik olan şeyleri görsel olarak nasıl anlatacağımı öğrendim. Sosyolojiden mezun oldum ve yurtdışında fotoğraf eğitimi aldım. Adım adım fark etmeden hikâye fotoğrafçılığına yöneliyordum. Her şeyin ilk noktası benim merakım oldu tabi ki; aşk nasıl bir şey, onu nasıl tanımlarız, insanlar nasıl tanımlıyor, evlilik aşkın bir yansıması mı, aşk ne istiyor. Bunların sonucunda bir sergi açtım ve bana göre aşk tanıklık istiyordu. Evlilik de işte bu tanıklıktır. Sevgi sürecinin sonu, diğer insanlara gösterme biçimi. Bana göre aşkın tanıkları oldukça, altı çiziliyor ve gerçeklik kazanıyor.
Aldığınız kararlara bakılırsa hep bir dönüm noktası, sizi hikâye fotoğrafçılığına iten bir güç var gibi. Garip bir durum aslında.
Evet öyle gerçekten…
Tüm gün çiftin yanındasınız üstelik telaşlı ve heyecanlı bir gün. Stresi de var, güzelliği de, hüznü de… Zor olsa gerek.
Bunu icra ederken çift nasıl adapte oluyor? Sizi unutması mı gerekiyor yoksa orada olduğunuzu bilmesi mi gerekiyor?
Aslında ikisinin arasında bir yer. Çiftle ilk tanıştığımda olabildiğince onlarla vakit geçirmeye çalışıyorum. Gelinlik provalarına gidiyorum, damadı arıyorum, düğün hazırlıklarının nasıl gittiğini soruyorum böylece bir iletişim kurma süreci gelişiyor. Düğün günü sabah ilk başladığımızda çift belki birazcık gergin oluyor. Fotoğrafa poz vermek de isteyebiliyorlar. Fakat düğün günü o kadar hızlı ve heyecanlı akıp gidiyor ki benim orada olduğumu unutuyorlar. İşte o zaman güzel kareler çıkıyor. Bu noktada iş tamamen fotoğrafçıya düşüyor. Bazen orada olduğunuzu hatırlatmanız gerekiyor bazen de görünmez olmanız. Çifte yardımcı olabilmek için o telaşın içine kendinizi kaptırıp aynı telaşı hissetmeniz aynı zamanda da soğukkanlı olmanız gerekecek. Bu tamamen bir sosyal iletişim meselesi. Empati kurabilmek çok önemli. Kişinin ne hissettiğinin, enerjisinin farkına varıp ona göre davranmak gerekiyor. Bu benim aslında düşünerek yaptığım bir şey değil. Geriye dönüp yaptığım işlere baktığımda yanlışlar genelde aynı sebepten ortaya çıkıyor. Çiftle aynı duygusal kanaldan bakmamak ve kendisini o empati kanalının içine sokmamak. Diğer düğün fotoğrafçılarında da gördüğüm şeyler bunlar. Ben bütün bunları hiç düşünmeden içten gelerek yapıyorum. Bu iş için insanın özünde bir şeyler olması gerekiyor.
Bir yandan çok yorucu bir iş. Normalde düğün çekimleri yapmayan fotoğrafçı bir arkadaşımla bir düğün hikâyesi çekimini beraber yaptık. Günün sonunda “ayaklarım için bir leğen sıcak su istiyorum ve üç gün hiç kimseyle konuşmak görüşmek istemiyorum” dedi. Gerçekten insanın o kadar enerjisini alan bir iş. Tabi hem zihninizi hem bedeninizi kullandığınız bir iş bu. Fiziksel tarafı da var, duygusal tarafı da. Sürekli olarak çiftle empati halinde olmak, her şeye açık olmak. Mesela bazı zamanlar çift yalnız kalmak istiyor bunu hissetmek lazım.
Dengeyi sağlayabilmek inanılmaz çünkü profesyonellik isteyen bir şey bu.
Evet çok. Hem profesyonellik isteyen hem de içten gelen bir şey. Şöyle düşünün; arkadaşlarınıza bile nasıl hissettiğine göre davrandığınız zamanlar olur. Aynı böyle… Hiç tanımadığınız insanlarla bir gün boyunca üstelik duygularının bir yukarı bir aşağı inip çıktığı bir günde onlarla birlikte olabilmek yetenek gerektiriyor.
Gerçekten heyecan verici. Evlilik hazırlığı yapan çiftler merak ediyorlardır. Stüdyo fotoğrafçılığında belirlenmiş paketler vardır. Hikâye fotoğrafçılığının da böyle paketleri var mı? Nasıl bir prosedür uyguluyorsunuz.
Benim böyle bir paketim yok çünkü nasıl; biraz önce size anlattığım gibi, evlenecek çiftle bir iletişim haline girmek, duygusal anları yakalayabilmek için belirli bir kafa yapısında ve enerji seviyesinde olmak gerekiyorsa, bu tür paketlerde yaratıcı anlamda beni kısıtlayan ayrıntılar haline geliyor. O yüzden albüme göre paket yapabiliyorum. Örneğin büyük bir albüm isterseniz bu kadar, küçük isterseniz bu kadar gibi… Ama büyük albümde şu kadar fotoğraf olur diyemiyorum. Çünkü o albümü yaparken hikâyeyi belki 200, belki 250 fotoğrafla anlatacağım. Bu sebepten fotoğraf adedi veremiyorum. Genel olarak çalışma saati üzerinden fiyatlandırma yapıyorum. Örneğin; 8 saat-Büyük Albüm, 8 saat-Küçük Albüm ya da 4 saat-Büyük Albüm gibi… Bazen düğün gününün 12 saat sürdüğü oluyor ve bu durumda ister istemez performansımda düşüş oluyor. Böyle bir şeye mahal vermemek için iki ekip ya da altı kişi dönüşümlü çalışıyoruz. Eğer o özel günü hissetmeden sürekli fotoğraf çekiyorsanız 12 saat da çalışabilirsiniz. Fakat kendinizi bedensel ve ruhsal olarak düğüne dâhil ediyorsanız keyifli olmasının yanında çok yorucu oluyor. İşte bu yüzden saat sınırlaması getirmek zorunda kalıyorum.
Bir hikâye oluşturmaya çalışıyorsunuz. Kendiniz işe dâhil olmazsanız başarılı olamlaazsınız zaten öyle değil mi?
Evet. Ama insanlar tam tersini yapabiliyor. Bana göre kesinlikle duygulara dâhil olunmalı. Ben hikâyeyi duygular üzerinden oluşturuyorum.
Çiftle önceden bir hazırlık yapıyor musunuz? Bunu birlikte çalışmak gibi düşünürsek, bütünlemek için yapmaları gereken bir şey var mı?
Bence en önemlisi fotoğrafı istemek. Bunu bana beş yıl önce sorsaydınız söyleyemezdim, ama artık söyleyebilirim. Gerçekten fotoğraftan anlayan, seven ve düğün fotoğraflarının iyi olmasını içten arzu eden kişilerin fotoğraf albümleri harika oluyor. Ama evleniyorum, fotoğraf da olsun diyorlarsa , fotoğraflar o kadar da güzel yansımıyor. Yani ekstra bir şey yapmalarına gerek yok, sadece fotoğraf heyecanının ve isteğinin olması yeterli.Çünkü ben zaten poz verdirmiyorum onlara, düğün günü nasıl olması gerekiyorsa öyle geçiyor. Ama o fotoğrafları istiyor olmaktan ötürü çiftle aramızda başka türlü bir iletişim kuruluyor. Onlar benim yanımda daha rahat ediyorlar, ben onları daha rahat ettiriyorum derken rahatlıkla hüzünlenebiliyor, duygusal olabiliyor, o günlerini daha keyifli geçiriyorlar, hep birlikte keyifli geçiriyoruz. Ne kadar iyi iletişim, ne kadar keyifli bir gün, o kadar güzel fotoğraflar...
Tabi ki fotoğraf çekmenin bir standardı da var. Şimdiye kadar benim yaptığım albümü beğenmeyen birine rastlamadım. Profesyonellik aslında burada. Her ne kadar çift negatif olursa olsun, mekan ne kadar kötü olursa olsun, hatta o gün duygusal hiç bir şey yaşanmıyor olsun, fotoğrafların belirli bir kalitede olması gerekiyor. Çok daha güzel fotoğraflar çıkarmak duygusal bir iş.
Albümlerinize baktığımda çiftleri tanıyormuşum gibi hissettim. Fotoğraflarınız bize oradaki aşk hikayesini anlatıyor gibi, gerçekten çok hoş. Peki çiftler sizinle düğünden ne kadar önce iletişime geçsinler?
Aslında yıllar önce bile olabilir. Fakat genellikle yaz sezonu için en az bir yıl önce veya mekanlarını belirlediklerinde ilk iş olarak bana geliyorlar. Ya da düğün tarihleri kesinleştikten sonra bana geliyorlar ve mekanı beraber seçiyoruz.
Bu durumda tamamen hikayeye dahil olmuş oluyorsunuz değil mi? Peki beğendiğiniz düğün mekanları hangileri?
Çırağan ve Kennedy Lodge çok güzel. Bir de şehir dışı çekimlerini çok seviyorum. Örneğin Alaçatı, Bodrum, kumsal düğünleri…
Evlenecek çiftler sözleşmede nelere dikkat etsinler? Sonuçta çiftle güzel bir iletişiminiz oluyor, en özel günlerini beraber geçiriyorsunuz. Sonradan bir problem ya da anlaşmazlık olmasını kimse istemez.
! Öncelikle bir hikaye fotoğrafçısına gittiklerinde sadece portfolyosunu değil bütün bir düğün hikayesini görsünler. Sadece portfolyodan hareketle bir seçim yapmak çok yanlış çünkü orada en güzel kareler bulunuyor. Halbuki bir düğünde çok fazla çekim yapılıyor ve bütün fotoğrafların o kadar güzel olması imkansız. Hatta farklı mekanlarda birkaç tane düğün hikayesini incelesinler. Kendilerininki kış düğünü olacaksa yine bir kış düğünü çekimine bakmaları çok önemli. Ben böyle yapıyorum. Çift kış düğünü yapacaksa onlara kumsal düğünü çekimlerimi göstermiyorum.
! Hikaye fotoğrafçısının düğünü bütün olarak nasıl çektiği çok önemli. Hem karanlıkta hem aydınlıkta nasıl çekilmiş, çiftin ya da ailelerin fotoğrafları nasıl hepsine dikkat edilmeli.
! Alacakları albüm de bu aşamada kararlaştırılmalı. Nasıl bir albüm olacak özellikleri neler, mutlaka görmek istesinler.
! Fotoğrafları CD ya da DvD formatında da alacaklar. Bunlar ekstra ücrete tabi mi? CD’deki fotoğrafların boyutu da önemli bir ayrıntı. Ben mesela sadece ön izlemelerini veriyorum. Çift ilerde tekrar baskı istediğinde benden alıyor. Bazı fotoğrafçılar yüksek çözünürlükte teslim ediyor. Ben buna karşıyım çünkü fotoğraf işi çekildiği andan baskı anına kadar devam eder. CD’de yüksek çözünürlükte verdiğinizde kötü baskı ihtimali muhtemel. Bu yüzden baştan sona kadar kontrolün bende olmasına özen gösteriyorum.
! Sözleşme maddelerine dikkat etsinler, özellikle iptal koşullarına, ön ödemenin ne zaman olması gerektiği, sonraki ödeme ne zaman nasıl yapılacak gibi maddelerine.
! Fotoğraflarının fotoğrafçı tarafından kullanılmasına izin verecekler mi, bu madde mutlaka sözleşme dahilinde olsun.
Hikaye fotoğrafçılığında trend var mı?
Bana göre düğün hikayesini hangi kare daha güzel tamamlıyorsa trend odur. Bunu çekim sırasında görebilmek lazım. Bunu yapabilmek için duygusal bakış açısının yanı sıra profesyonellik de gerekiyor. Ben ancak 300 tane düğün çekimi yaptıktan sonra bu özelliği edinebildim.
Bu sıralar piyasada trend olarak uygulanan bazı hatalar var. Örneğin gelin makyajı fotoğrafları. Makyaj çok uzun süren bir şey. Düşünün 2-3 saatte yüzlerce fotoğraf çekilebiliyor. Böylece albümün yarısı gelin makyajı fotoğraflarından oluşuyor. Halbuki en fazla iki sayfa ayırmak yeterli olur.
Albümlerini uzun yıllar nasıl saklayacaklar?
Benim verdiğim albümler deri kaplı ve içindeki fotoğraflar da en iyi laboratuvarlarda basılıyorlar. Bu yüzden fotoğraflarda renk kaybı yüz sene boyunca olmuyor ve aynı sürede deri kaplamaya da hiçbir şey olmuyor. Ama kirli ellerle fotoğraflara çok fazla dokunurlarsa tabii ki üzerinde lekeler oluşacaktır. Bu lekeleri su ve pamuk yardımıyla temizleyip kurumaya bırakabilirler.
Son zamanların modası olan fotoğraf kitabı piyasada iki çeşit; biri dijital baskı, diğeri fotoğraf kağıdına yapılan baskı. Dijital baskı zamanla solar, fotoğraf kağıdı ise çok uzun yıllar dayanır. Bir de fotoğraf kağıdının çeşitleri var; mat, yarı mat, parlak. Ben mat ve yarı matı tercih ediyorum. Çünkü parmak izi olmuyor.
Parlamadıkları için çok da güzel görünüyorlar.
Evet, kesinlikle. Bir de saklarken albümü kutusundan çıkarmasınlar. Saklamak için iyi bir yöntemdir. CD formatında aldıkları fotoğrafların da mutlaka birkaç kopyasını bulundursunlar. Zamanla dijitaller de hasar görebiliyor çünkü.
Çok teşekkürler Ayşe Hanım, keyifli ve hoş bir sohbetti.
Benim için de öyle, ilginize teşekkürler.